Bıyıklarına Ağlayanın Öyküsü

Faruk Duman

Faruk Duman

Babamın bıyıklarını kopardılar. Sanırım alacaklılardı. Akşamüstü gelmişlerdi. Babam, sedirin üstünde bağdaş kurmuş oturuyordu. Elinde bir tespih. İri taneli. Kehribar. Bacaklarında mavi kumaştan, tertemiz bir pantolon. Beyaz iplikten dikiş yerleri. Koca yakalı bir gömlek; babamın üstünde, sanki yüz yıldır orada. Ama daha o kadar olmamış babam doğalı; bıyıklarını kesmemiş hiç; her gün kolalarmış; devasa bir kılıç gibi, ağzının üstünden iki yana uzanan dehşetli bıyıklar. Yıkandıktan sonra uzun, upuzun sarkan. Sarkıp babamın kucağında duran; zeytin tanelerinden yapılmış bir tespihi andıran.

Bazı geceler, yatak odasından sesler gelirdi. Babamın inlemeleri. Canı yanardı. Acıyla bağırırdı; sonra küfrederdi anneme. Galiba sevişirlerdi. O zaman babamın ince uzun bıyıkları annemin fildişi vücuduna dolaşır, düğümlenirdi. Çok geçmezdi, bir tutsağa dönüşürdü babam; kendini bıyıklarından ele vermiş bir tutsak. İşte o zaman, zifiri bir zindana kapatılmış da orada işkence görüyormuş gibi bağırırdı acıyla. Ansızın. Sonra küfürleşmeler başlardı. Kimbilir, sabaha dek sürerdi. Oysa annemin hiçbir suçu olmazdı. Herhalde olmazdı. Ben yalnızca sesler duyardım. Evimizin odalarında dağılan sesler. Tabii bu seslerle birlikte babamın odası da canlanırdı gözlerimin önünde. Babamın, mavi badanalı, ahşap tavanlı bir odası vardı. Küçük. Ot minderler. Oturdukça çıtır çıtır şenlenen. Konuşan minderler. Güzeldi. Evimizin en güzel odasıydı. Çok özenirdi babam. Temiz tutulmasını isterdi. Konuklar oraya alınırdı. Mavi duvarlarda fotoğraflar. Çoğu siyah-beyaz, birkaçı renkli. Babam geçer karşısında dururdu fotoğrafların. Uzun uzun. Hayran olur izlerdi. Kimisinde bir devenin sırtındaydı babam; kimisinde külüstür bir kamyonetin. Devenin ayakları dibinde coşkulu bir kalabalık. Gülen insanlar. Çocuklar. Hayran gençler. Canlı giysiler; parlak ceketler, koca yakalı gömlekler, bol paçalı pantolonlar. Mavi. Eflatun. Sarı. Yeşil. Darmadağınık. Devenin göğsünde süsler. Örülmüş incik boncuk, sarımsak demetleri, tespihler. Bilmem ne köyünde karşılamışlar babamı o tarihlerde. Davul zurna çalmışlar. Zurnacının lacivert şalvarı varmış. Siyah bir kuşak sarılıymış belinde. Davulcu iriyarı bir adammış. Babam devenin üstünde; bıyıklarını sıvazlıyor, öyle bakıyormuş fotoğrafçının yüzüne.

Babamın bıyıkları düşlerime girerdi. Girer, düşlerimde uzun uzun kıvrılırlardı. Dans ederlerdi. Karşıma geçip kahkahayla gülerlerdi benim bıyıksızlığıma. Bir türlü yakalayamazdım onları, bu yüzden büyüdükçe büyür, sonunda bir yumağa dönüşürlerdi. Beni saran, sarıp sıkı sıkı kavrayan. Gittikçe çoğalan, her yanı kaplayan bir yumak.

Babamın kucağına oturur, bıyıklarını avuçlardım.

“Senin de olsun ister misin?” diye sorardı babam.

“Tabii,” derdim.

O zaman keyifle güler,

“İyi, gel bakalım,” derdi.

Sonra o koca bıyıklarını dudaklarımın üstünde gezdirir gezdirir,

“Tamam,” derdi, “senin de olacak.

Böylece ben de gider aynaya bakardım her sabah.

*

Babamın bıyıklarını kopardılar. Sanırım alacaklılardı. Akşamüstü gelmiş, üstüne çullanmışlardı babamın. Bir şey yapamamıştık. Kalabalıklardı. Bir köşeye sinmiş, cinayetin bir an önce olup bitmesini beklemiştik. Küfürler savrulmuştu. Gürültülü. Babamın canı yanmıştı besbelli. Acıyla bağırmıştı. Gitmişlerdi sonra. Sedirin üstünde yüzükoyun bırakıp gitmişlerdi babamı. Hareketsiz. Yalnız. Öyle çaresiz kalakalmıştı koca babam. Biz de mavi badanalı odanın kapısını kapatmış, sessiz, çekilmiştik. Günlerce kalmıştı öyle içeride. Belirsizdi. Yok gibiydi. Biz de korkmuş, anahtar deliğinden bakmış, onun o güzel fotoğraflara baktığını görmüştük; ayakta, hareketsiz, öylece bakıyordu. Kimisinde bir devenin sırtındaydı, evet, kimisinde külüstür bir kamyonetin. Yine kalabalık; kamyonetin üstünde, babama dokunmaktan gurur duyan. Sevimli, rengârenk bir kalabalık. Ortada babam; peşinde koşan çocukları selamlayan. Ağzının üstünde koca, canlı bir yılan gibi kıvır kıvır bir bıyık.

Günlerce yemedi, içmedi.

Elinden ne gelirdi ki! Hiç. Oturup uzun uzun ağlayabilirdi yalnızca. Öyle de yaptı. Böğürdü böğürdü, evimizin duvarları sarsıldı böğürtüsünden.

Ağlama yöntemlerinin en görkemlisiydi bu onun.

FARUK DUMAN
Seslerde Başka Sesler
Can Yayınları

Post a comment or leave a trackback: Trackback URL.

Yorum bırakın