Dünya bana dokunuyordu..

Parantez içi/yazılar/Ayfer Tunç

“Yaşamak, kendini gözden yitirmemek, kendi varlığında, kendi stasis’inde her zaman tam anlamıyla varolmak için gösterilen sürekli, zahmetli çabadır. Ölüm ülkesine ulaşmak için, insanın kısacık bir süre kendisinin dışına çıkması yeterlidir.”

Milan Kundera’nın o çok sevdiğim Saptırılmış Vasiyetler adlı kitabında yer alan bu cümleyi ilk okuduğumda, endişelere dalmıştım, yani düşüncelere. Farsça kökenli endîşe sözcüğünün ilk anlamının düşünce olduğunu yazıyor sözlükler, ikinci anlamı ise tasa, kaygı. Kundera bu ‘endîşeli’ cümlesiyle bana, yaşamanın güç bir iş olduğunu hep hissetmiş, ama hiç adlandırmamış olduğumu fark ettirmişti o gün.

Tabiatlarına cömertçe bahşedilmiş hayat enerjisini hor kullanmış bir ailenin çocuğuyum ben. Anne tarafım şaşırtıcı bir yaşama sevinciyle, dışardan bakıldığında aşırı görünebilen bir hayat enerjisiyle dolup taşardı. Büyük yaşadılar, büyük hareketlerle, büyük olaylarla. Hemen hepsi erken öldü, öyle hızla tükettiler ki enerjilerini. Ama hep düşünürüm, bu enerjiyi böylesine çarçur etmelerinin altında yaşamak yükünden bir an önce kurtulmak arzusu mu vardı acaba diye. Enerjinin her türlüsü korkutucudur…

View original post 606 kelime daha

Post a comment or leave a trackback: Trackback URL.

Yorum bırakın