Nenem buldu beni!

Ahmet Büke

Ahmet Büke

Nenem tanıdı beni. Alnıma dokundu. Şakaklarımı okşadı. Omuz başımı tuttu. Kendine çekti yüzümü.

“Bildim. Bu Mervan.”

“Nerden bilecek. O adını bile hatırlamıyor.”

“Dunya kadın, ne dedin sen?”

“Mervan’dır. Karakaşlı, karagözlü oğlumuzdur bu.

“Dunya , anan öle. Doğru söyle.”

“Dunya Kadın, kadın hem kör hem sağır. Duymaz kimseyi.”

“Ama Mervan’ı buldu.”

* * *

Gökte üç ay vardı. Biri yağmuru durdurdu. Öteki soğuğu kesti. Sonuncusu ılık bir ateş yaktı. Taşlarla çevirdiler. Ortaya çam kökü koydular. Sonra kabukları sıyrılmış dalları tutuşturdular. Azıcık yufka ekmeği. Otlu peynir. Ufacık soğan ve tek patates. Ayakları çamur içinde. Çamurda deri parçaları, oturmuş kan.

* * *

Mervan. Saçlarını bildim. Uçlarından bıçakla almışsın. Bıyıkların terliyor. Şuraya etini koyuyorum. Üzerinde deri. Esmer, terli. Yüzükparmağın kendi derdine düşmüş. Dizinde ben vardı. Kar suyuyla o kadar ovdun ki engi kahverengiden sonra mora döndü. Topuğundaki siğili barut döküp yakmışsın.

Mervan, seni bildik biz.

Pazartesi sabahıydı. Orada, yani göğün dünyaya çok yakın olduğu yerde günün ne önemi var.  Ama Dunya Kadın bunu da bildi. Geceledikleri yere silahlarını bıraktılar. Elbiselerini dökündüler. Patlamış tabanlarını sarıp şehir kıyafetini kuşandılar.

Serçe var dalda. Katırtırnakları açmış. Arı çiçek arıyor.

Batmış üç ay silkinip düze indi.

Nasip, Mervan ve Hediye.

Şehrin girişinde arabayı aniden durdurdular. Yüzleri maskeli ve cepleri sigaralı adamlar.

* * *

“Buraya dayamışlar sırtlarını. bakın ağacın kabuğu nasıl kalkmış. Yosunlar düşmüş. yerine gelmemiş. Çekilmiş diş gibi. Sonra diz çöktürmüşler üçüne de.Mervan’ın kanı, bu çiçeğin büyük dedesinin köküne akmış. Çiçek o sene hemen boy atmış. Daha yaz gelmeden ölmüş, tohumları toprağa erkenden girmiş.”

“Bu çene kemiği midir Dunya Kadın?”

“Niye kemikleri ayırdın?”

“Onları bilmiyorum. Bunlar Mervan’ındır.”

* * *

Nenem buldu beni. Yaprakları temizledi. Otları yoldu. Toprağı sıyırdı. Taşları ayıkladı. Güneşi hissetim yıllar sonra. Tek tek topladı beni. Dizdi yere. Eksik parçalarımı buldu. Nenem öptü, kokladı beni.

Sonra torbaya koydular.

Babamın mezarına döktüler hepsini.

Anam ve nenem bir ağıt yaktı başımızda.

“Oğul oğul. Babasının dizinin dibinde oğul. Güneş doğa, çiçek aça. Toprağımız sana doya oğul.”

Üç ay battı.

Birini bildiler.

Ötekiler orada, toprakta. Kim eleyip dökecek toprağı?

AHMET BÜKE
Ekmek ve Zeytin (Can Yayınları, 2011)

Post a comment or leave a trackback: Trackback URL.

Yorum bırakın